24 Ağustos 2007 Cuma

Tedavide Opiofobinin Etkisi

Opiofobi Ağrı Tedavisini Kısıtlıyor

Opiofobinin ağrı çeken milyonlarca kişinin gerekli tedaviyi görmesine engel olduğu açıklandı. Opioid analjeziklerin taşıdığı risklere ilişkin endişe ve yanlış anlamalardan kaynaklanan opiofobi, kanserde hasta ve yakınları için ölümden daha büyük korku kaynağı olan kronik ağrının tedavisi önünde de önemli bir engel oluşturuyor.

Kanser ya da kanser dışı nedenlerle akut veya kronik ağrı çeken hastaların genellikle yanlış ya da yetersiz tedavi aldığı biliniyor. Bu durumun temel nedenlerinden biri hekimin opioid yazmakta isteksiz davranması ve hemşirenin opioid uygulamaktan endişe duyması... Söz konusu “opiofobi”, geleneksel inanışlardan, opioidlerle ilgili bilgi eksikliğinden ve hastanın çare aramak yerine ağrıya boyun eğmesinden kaynaklanıyor.

Kanser tanısının konulduğu dönemde hastaların en az üçte biri ağrıdan yakınmaya başlamış bulunuyor. Yapılan araştırmalara göre, tüm kanser hastalarının %50’si ağrı çekerken, hastalığın ileri dönemlerinde bu oran %70’e ulaşıyor. İlerlemiş kanser hastaları iki ya da daha fazla etkenden kaynaklanan ve ayrı ayrı tedavi edilmesi gereken ağrılar çekiyor.

Kanserde ağrı ya tümörün kendisinden ya da tedaviden kaynaklanırken, ek olarak, hastalık ya da tedaviyle ilgisi olmayan ağrılar da bulunabiliyor. Uygun tedavinin sağlanabilmesi için kanser ağrısı sendromlarının doğru olarak sınıflandırılması gerekiyor. Kanser ilerleyici bir hastalık olduğu için, hekimin hastanın ağrısındaki değişimleri sürekli olarak izlemesi gerekiyor.
Opiyatlar (afyon, morfin) ve bunların sentetik türevleri olan opioidler ağrı tedavisinde yüzyıllardır kullanılmalarına karşın, güvenilirlikleri ve kullanımlarıyla ilgili endişeler ancak son 150 yılda ortaya çıkmıştır. Fobiye dönüşmüş olan bu korkunun kökeninde bu ilaçların kötüye kullanımına ilişkin endişeler yatıyor. 20. yüzyılın ilk yarısında çıkarılan yasalar, bu ilaçların yanlış kullanımını engellemeyi amaçlıyordu, ancak söylenceler ve yanlış anlamalar ağrı tedavisindeki kullanım üzerinde de kısıtlayıcı etkiye yol açmış oldu.

Kronik kanser ağrısının tedavisi için kullanılan güçlü opioidler, ağızdan alınan tablet formunda, enjektabl formda ve son yıllarda geliştirilmiş yeni bir yöntem olarak deriye yapıştırılan bant formunda olabiliyor. Deriye yapıştırılan bu bantlar, 72 saat süresince hastanın ağrısını dindirirken hasta ve hasta yakınları tarafından kolaylıkla kullanılabiliyor.

Kronik Ağrının Tedavisindeki Yetersizliğin Nedeni “Opiofobi”

Kongrede gerçekleştirilen opioid analzejikler ve opiofobi paneline katılan uzmanlar ağrının tüm dünyada yetersiz tedavi edilmesinde etkili olan faktörleri incelediler. Opioidlerin kötüye kullanım potansiyeliyle ilgili en son verilerle birlikte, olası nedenlerini ortaya koyan uzmanlar suistimal riskini azaltma konusundaki stratejileri paylaştılar. Panelde, ağrı tedavisindeki bu yaygın ve rahatsız edici eğilime karşı harekete geçmek gerektiği sonucuna varıldı: 15 ülkede gerçekleştirilen bir çalışma ortalama olarak toplumdaki her 5 kişiden birinin devamlı bir ağrıdan yakındığını ortaya koyuyor. Ancak, ABD ve Avrupa’da yürütülen çalışmalar, kanser ya da kanser dışı ağrılar çeken hastalardan %46-80’inin yeterli tedavi almıyor olabileceğini gösteriyor.

Panele katılan Viyana St. John Hastanesi anesteziyoloji ve yoğun bakım bölümü şefi Dr. Wilfred Ilias şu açıklamayı yaptı: “Orta şiddetli kronik ağrıda en etkili tedavi çoğunlukla opioidlerdir. Opioid analjeziklerin dikkatle kullanılması gereken güçlü ilaçlar olduğuna ilişkin yaygın bir inanış mevcut. Oysa, hastayla ilgili olası risklere yönelik korkuların etkisiyle hastaların tedavisi başarısızlığa uğruyor.”

Uzmanlara göre, opioid korkusu ya da “opiofobi” bazı ülkelerde o kadar yaygın ki sağlık politikasını hastaların zararına olacak şekilde etkiliyor. Bağımlılıkla ilgili endişeler, dünya ülkelerinin %72’sinde meşru hastaların opioidlere daha kolay ulaşmasının önünde duran başlıca engel olarak görülüyor. Her ne kadar Dünya Sağlık Örgütü (WHO) opioid analjeziklerin etkin ağrı tedavisinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu tekrar tekrar açıklıyor olsa da ulusal sağlık politikalarının ancak %48’i opioidleri bu şekilde tanımlıyor. Ülkelerin %59’unda yasalar öylesine kısıtlayıcı ki, opioidler tıbbi açıdan uygun oldukları durumlarda bile çok sınırlı olarak kullanılabiliyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu da geçen yıl gelişmekte olan ülkelerde opioidlerin yasadışı kullanımını engellemeyi amaçlayan girişimlerin, kanser hastaları için gerekli olan ağrı giderici tedavinin reddedilmesiyle sonuçlandığını bildirmişti.

Yine de hastaların bu ilaçlara ulaşmasını engelleyen tek etken hükümet politikaları değil...
Boston’daki New England Medical Center’ın Ağrı Araştırma Bölümü görevlilerinden Prof. Dr. Daniel Carr’a göre: “Sorunun büyük bölümünü hekimlerin ağrı tedavisiyle, özellikle de opioidlerle ilgili eğitimlerinin eksik olması oluşturuyor. Doktorların opioidlerin değerini, şiddetli kronik ağrıda gösterebilecekleri dramatik yararı ve hastada bağımlılık gelişme olasılığının düşük olduğunu ilk elden gösterecek olan deneyimlere gereksinimleri var. Ne yazık ki yanıltma ve kötüye kullanmayla ilgili sansasyon yaratan medya hikayeleri, opioidlerin reçete edilmesini keyfi olarak sınırlayan agresif hükümet kararlarıyla bir araya geldiğinde, sadece hekim ve hastaların korkularını güçlendirmeye yaramış oluyor.”

Örneğin, Almanya’da ankete katılan her dört hekimden biri, yasal zorunlulukarın getirdiği kısıtlamalar yüzünden ya da hastalarında bağımlılık gelişmesinden korktukları için opioid reçetelemekten kaçındıklarını belirttiler. Aynı biçimde, hastalar arasında yapılan bir araştırma da, hastaların %43’ünün bağımlılık gelişmesinden endişe ettiğini ortaya koydu.
Oysa, istatistiklere göre ilaç suistimali öyküsü bulunmayan ve kanser ağrısı çeken bir hastada opioid analjeziklerle bağımlılık gelişmesi olasılığı 1/20 000’den az... Aynı biçimde, WHO’nun Uyuşturucu İzlemi için Uluslararası İşbirliği Merkezi 1999’da izleme programına katılan 56 ülkenin bildirdiği opioid analjeziklerle bağımlılık gelişen olgu sayısının “oldukça az” olduğunu açıklamıştır. Burada bağımlılık kelimesinin karşılığı “bir ilacı almak için kuvvetli bir arzu ya da dayanılmaz bir içgüdü hissetmek” olarak kabul edilmiştir.

Denver’deki Colorado Health Sciences Center Üniversitesi’nin anesteziyoloji ve ağrı bilimi bölümünde doçent olarak görev yapan ve Ulusal Ağrı Vakfı’nın (National Pain Foundation) kurucu üyesi ve başkanı olan Dr. Daniel Bennett şunları söyledi: “Daha önce uyuşturucu bağımlılığı hikayesi olmayan hastaların müptela olması gerçekten nadir görülen bir durumdur. Aslında, eğer ağrı çeken kişi gerektiği şekilde tedavi edilirse, tedaviye bağlı öfori (psikolojik bağımlılık geliştiğini gösteren bir neşe hissi) gelişimi beklenmez. Anahtar nokta uygun tarama ve tedavidir.”

Dr. Carr şunları da ekledi: “Eğer opioidler bu derece güçlü ilaçlar olmasaydı, bu kadar değişik ağrı tiplerinde etkili olamazdı. Hekimi işi bu ilaçları akıllıca kullanmak ve uzmanın sorumluluğu da onları doğru şekilde bilgilendirerek yardım etmektir. Birçok kaynaktan gelen stratejiler ve yönlendirmeler bulunmakta, bunların arasında bu ilaçların yanlış kullanım riskini azaltabilecek ürünler de var. Bu konunun daha fazla tartışılmasına ihtiyacımız var, böylece opioidlere en çok ihtiyaç duyan kişilerin ilaca ulaşmasının önündeki engeli kaldırabiliriz.”

Hiç yorum yok: