28 Ağustos 2007 Salı

Ağrı Tedavisi Yöntemleri

Ağrı Kesiciler, Analjezikler
Ağrı kesiciler, ya da tıptaki kullanıldığı ismiyle analjezikler ağrı kontrolünde kullanılan ilaçlardır. Analjezik, ağrısızlık anlamında kullanılan bir sözcüktür. Ağrı kesiciler, insanların günlük yaşamlarında belki de en sık kullandıkları ilaçlar içerisinde gelmektedir. Bu yüzden de yine analjeziklerin antibiyotiklerle birlikte en çok yanlış kullanılan ilaçların içerisinde yer aldığı bilinmektedir. Ağrı kesicilerin gelişigüzel hekime danışılmadan alınması durumunda birçok yan etkiler, ölüme kadar varabilen tıbbi bozukluklar ortaya çıkabilir. Ağrı kesicilerin doğru kullanılmaması sonucunda karaciğer ve böbrek yetmezlikleri, mide ve bağırsak kanamaları, nefesin durmasına kadar ve beyinde tahribata kadar önemli bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Ağrı kesicilerin insanın normal yaşamında kullanmadığı birer zehir olduğunun akıldan çıkartılmaması gerekir. Ağrı kesicilerin gelişigüzel kullanılmasının diğer bir sakıncası da işe yaramamasıdır. Çünkü ağrının belirli bir mekanizması, ortaya çıkış biçimi vardır. Aynı şekilde ağrı kesicilerin de etkileme biçimi vardır. Her ikisinin birbiriyle çakışmadığı durumlarda ağrı kesicilerin boşuna verilmesiyle karşı karşıya kalırız. Örneğin; zona ağrısı dediğimiz ağrılarda ne aspirin, ne morfin gibi ağrı kesicilerin bir işe yaramamasına rağmen antibiyokrasan ismi verdiğimiz çeşitli psikolojik ilaçlar daha etkili olabilmektedir.

Ağrı kesiciler, başlıca üç grup halinde incelenebilir. Birincisi, doğrudan doğruya beyindeki ağrı algılanmasını değiştiren ilaçlardır. Bu grubun en önde ilacı morfindir. Beyni doğrudan doğruya etkisi altına alan morfin vediğer ilaçlar ameliyat sonrası ağrılarda, kanser ağrılarında, çeşitli iç dokulardan kaynaklanan şiddetli ağrılarda kullanılabilir. Morfin ve benzeri ilaçların kullanımı sırasında dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır. İkinci grup ilaçlar ise daha çok kas-iskelet sisteminden kaynaklanan ağrılarda kullanılan aspirin ve benzeri ilaçlardır. Üçüncüsü ise, gerçekte ağrı kesici sınıfına girmeyen ancak ağrı kesicilerle birlikte ya da yalnız başlarına ağrı kontrolunda etkili olarak kullanılabilen ilaçlardır. Bunlara ikincil ağrı kesiciler ismi de verilebilir. Kortizon, çeşitli kas gevşeticiler, tansiyon düşürücüler, antidepresanlar, sakinleştiriciler bu grup içerisinde ele alınabilen ilaçlardır. Doğrudan doğruya beyini etkileyen morfin ve benzeri ilaçlar ya da narkotik ilaçlar uyuklama, uyuşukluk gibi özellikler yarattıkları için bu ismin verildiği ilaçlardır. Morfinin ve diğer ilaçların etkili olmalarının yanı sıra birçok yan etkilerinin olduğu bilinmektedir. Bu yan etkilerin başında bağımlılık ve alışkanlık gelir. Bağımlılık ve alışkanlık ister hastada olsun, ister hekimlerde olsun aralarında kullanımda çeşitil zorluklara ve korkulara yol açmaktadır. Morfin, afyon bitkisinden elde edilen bir ilaçtır. Afyon sakızı içerisinde sadece morfin değil, 20’den fazla benzer madde vardır. Morfin ve benzeri ilaçların etki mekanizmaları ile ilgili olarak son yıllarda çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Morfin ve diğer narkotiklerin beyin, omurilik ve vücudun çeşitli bölgelerinde bulunan algılayıcılar tarafından algılandığı ortaya konmuştur. Bu son derece önemli bir buluştur. Çünkü, bu algılayıcıların da değişik özellikleri vardır. Örneğin; morfinin kabızlık etkisi bir algılayıcı tarafından yönlendirilmektedir. İşte bu yüzden önümüzdeki dönemlerde geliştirilecek olan çeşitli morfin ve morfine benzer ilaçların sadece ağrı kesici özelliklerini saptamak ve ona göre ilaç geliştirmek de yine mümkün olabilecektir. Morfin ve diğer narkotik ilaçlar değişik biçimlerde uygulanabilir. Bunlar cilde sürmekte, damara, kasa cilt altına verilmek ya da son yıllarda uygulandığı biçimde morfin pompaları aracılığı ile doğrudan omuriliğe verilebilirler.

Morfinin omurilik ve beynin içerisine verilmesi ile ağızdan alma miktarı % 1’ine kadar düşürülebilmesi mümkün olmaktadır. Morfinin ağrılı ve ağrısız hastalarda farklı etkiler gösterdiği de bilinmektedir. Ağrılı hastalarda morfin ağrı kesici etkisi önce çıkarken ağrısız hastalarda kolaylıkla alışkanlık ortaya çıkabilmektedir. Morfin ve benzeri ilaçların ağrılı hastalarda alışkanlık yapmadığı Dünya Sağlık Teşkilatı’nın 40.000 hasta üzerindeki araştırmasıyla ortaya konmaktadır. Morfin ve benzeri ilaçların sadece ağrı kesici özellikleri de vardır. Özellikle yaşlı hastalarda solunumun bozulması, idrarda ve dışkılama hislerinde tutukluk ve kabızlık gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Morfin ve benzeri birçok ilaçlar aynı zamanda öksürük ilacı olarak da kullanılmaktadır. Morfin ve benzeri ilaçları kullanırken dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Bunların başında, daha önce de belirtildiği gibi morfinden korkulmasını gerek yoktur. Bilinçli bir biçimde kullanıldığı takdirde morfin alışkanlık ve bağımlılık yapmaz. Ancak elbette ki morfinin hekim kontrolünde ve hekim önerisi ile kullanılması şarttır. İkinci önemli özelliği morfinin her ağrıyı kestiği şeklindeki düşünce de yanlıştır. Morfinin de kesemeyeceği çok daha basit ağrı kesicilerle düzeltilebilen durumlar da olabileceği bilinmelidir. İkinci grup ağrı kesiciler ise, aspirin ve benzeri grup ilaçlardır. Bu gruptaki ilaçlar genellikle günlük yaşamdaki birçok ağrıda hekim kontrolü dışında kullanılmaktadır. Gelişigüzel ve yanlış olarak kullanılan ağrı kesiciler aslında bu gruptaki ağrı kesicilerdir. Bu gruptaki ilaçların kullanımında birçok yan etki ortaya çıkabilmektedir.

Aspirin ve benzeri ilaçların özelliği dokunun çeşitli yerlerinde, eklemlerde, kaslarda bulunan inflamasyan yani yangıya karşı da etkili obabilmeleridir. Bu gruptaki ilaçlar genellikle orta güçte ağrı kesiciler olarak kabul edilirler. Çeşitli baş ve diş ağrıları ve eklem ağrılarında kullanılırlar. Değişik şiddetle olmak üzere bu gruptaki ilaçların tümü mide yakınmalarına neden olurlar. Sindirim bozukluğu, yanma, bulantı ve kusmadan ülsere kadar birçok mide sorunu ortaya çıkabilir. Sağlıklı kişilerde bir sorun oluşturmasına rağmen kalp yetmezliği kronik karaciğer yetmezliği ve böbrek yetmezliği gibi durumlarda bu ağrı kesiciler verilirken dikkat edilmelidir. Bu gruptaki ilaçlarda diğer önemli bir nokta tavan etkisi ismi verilen durumdur. Tavan etkisi, örneğin; bir hastada üç aspirinin etkili olmaması durumunda altı aspirinin de sadece zarar vermekten başka bir işe yaramaması anlamındadır. Bu yüzden bu gruptaki ağrı kesicileri kullanan hastaların kendilerini mutlaak iyi gözlemeleri ve iki-üç ilaç aldıktan sonra ağrıları hala geçmiyorsa, mutlaka ve mutlaka o ana kadar hekime başvurmamışlarsa doğrudan hastaneye gitmeleri gereklidir. Çünkü 7-8 tane, 10 tane ağrı kesici alınarak daha iyi sonuç almaları mümkün olmayacaktır. Üçüncü gruptaki ilaçlar ise ikincil ağrı kesiciler dediğimiz ve son yıllarda son derece önemle kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçlar ağrı kesicilerin etkisini artırmak için kullanılabildiği gibi, kendi başlarına da ağrı kesici özellik taşıyabilir. Çeşitli antidepresif ilaçlar, kas gevşeticiler, damar açıcılar, hormonlar, hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar bu grupta sayılabilir. Her gün bu gruba yeni yeni ilaçların da eklendiği bilinmektedir.

Ağrı kesicileri kulanırken çok dikkatli olunması gerekir. Analjeziklerin gelişigüzel kullanımı sonucu hem gereksiz tüketim, hem ilaç bağımlılıkları hem de ilaç zehirlenmeleri başgöstermektedir. Bir ilacın etkisini yalnız prospektüslerde yazılan bilgi ile sınırlı olmadığının mutlaka bilinmesi gerekir. Her ilacın etkisinin hastadan hastaya farklılık gösterdiği unutulmamalıdır. Çünkü her insan başlıbaşına ayrı bir varlıktır. Örneğin; baş ağrısından yakınan bir hastanın kilosu, yaşı, cinsiyeti, daha önce geçirdiği hastalıklar, hatta annesinin, babasının geçirdiği hastalıklar bile ilaçlara karşı ortaya çıkacak olan cevaplarda, reaksiyonlarda farklılık oluşturur. İşte bu yüzden de aneljeziklerin gelişigüzel kullanımı doğru değildir. Analjeziklerin kullanımında hastaların dikkat etmesi gereken belirli ilkeler vardır. Analjezikler bu ilkeler ışığında kullanıldığı takdirde çok daha etkili olabilmektedir. Birinci ilke, analjezik kullanım sıklığının hastadan hastaya ayrı ayrı düzenlenmesidir. Örneğin; çünkü her hastada ağrı şiddeti farklıdır ve bir tablet aspirinin örneğin; kemik ağrısındaki etki süresi ile kanser ağrısındaki etki süresi farklı olacaktır. Birinde 6 saat etkiliyken, öbüründe 12 saat bile etkili olabilir. O yüzden her hastada doz ayarlaması yapılırken, hastanın ilacı bir kez, iki kez alması ağrı başlayana kadar geçen süreyi dikkatle ayarlaması, kontrol etmesi gerekir. Bu dönem içerisinde ilacı etkili olup olmadığını ya da yan etkilerinin olup olmadığının ya da yan etkilerinin olup olmadığının belirlenmesi gerekir. İkinci önemli ilke, analjeziklerin yemek saatlerini göre değil, hastada ortaya çıkan etki süresine göre verilmesidir. Çünkü yemek saatleri aslında hiç de düzenli olmayan aralıklarla 4-8-12 saatlik aralıklarla yenmektedir. Bu nedenle genellikle hastaların ağrılarının düzensiz ağrı kesici almaya bağlı olarak da arttığı bilinmektedir. Ağrı kesiciler ayarlanan süre içerisinde belirli aralıklarla verilmelidir. Üçüncü önemli ilke, ağrı kecilerin artık düzenli aralıklarla ama ağrı başlamadan verilmesidir.

Genellikle en çok yapılan yanlışlardan biri analjiziklerin her seferindre ağrı en üst noktaya geldiğinde artık dayanılmaz olduğunda verilmesidir. Bu bir anlamda ağrı tedavisine her seferinde sıfırdan başlamak gibidir. Halbuki tansiyonu yüksek olan hastada belirli bir düzen dahilinde ilaçlar verilmektedir. Aynı durum ağrı kesiciler için de geçerlidir. Uzun süreli kronik ağrılarda, analjezikler etki süresi saptandıktan sonra 1 saat kadar öncesinden başlanarak düzenli olarak verilmelidir. Analjeziklerin ağrı çok şiddetlendikten sonra verilmesinin temel nedenlerinden birisi alışkanlık korkusudur. Halbuki bu şekilde düzensiz olarak verildiğinde alışkanlık ve bağımlılık olasılığı çok daha artmaktadır.


Diğer Yöntemler

Analjeziklerin yani ağrı kesicilerin dışında ağrının kontrolu, fizik tedavi, nöroloji, beyin cerrahisi, algoloji, romatoloji, genel cerrahi, onkoloji gibi birçok tıp dalınnı sorumluluğu altında uygulanan yüzlerce yöntemle yapılmaktadır. Önemli olan bu yüzlerce tedavi yöntemlerinden hangisinin o hastada doğru olduğunun, hangisinin zamanlama açısından en etkili olduğunun saptanmasıdır. Bu noktada ağrının bir ekip tarafından ele alınıp değerlendirilerek tedavisi gündeme gelmektedir. Ağrı kliniklerinin kurulmasının ve yaygınlaşmasının temel amacı da budur. Ağrı kliniklerinde hastalar, çok yönlü olarak değerlendirilebilmekte ve bu çok yönlü değerlendirme sonucunda hastaların daha ayrıntılı olarak ele alınıp bakılması mümkün olmaktadır.

Ağrı kontrolünde kulanılan yöntemler son yıllarda önemli oranda gelişmiştir. Bu gelişmeler ışığında artık hastaların beyin ve omuriliklerinin belirli bölgelerine dışarıdan ulaşılabilmekte o bölgeye giden sinirlerin uyarılması ya da tam tersi tahribi gibi yöntemler kullanılabilmektedir. Omurilik ve beyine yerleştirilen çeşitli cihazlar, piller aracılığı ile geçmişte dindirilemeyen birçok ağırının kontrolü mümkün olmaktadır. Omuriliği yerleşktirilen morfin pompası gibi pompalarla hem morfin, hem de diğer bazı ağrı kesicilerin sürekil olarak dışarıdan bilgisayarlarla kontrol edilerek verilebilmesi mümkün olabilmektedir. Bu cihazlar gün geçtikçe çok daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Tıpta son 20 yıldaki genel büyük gelişmelere paralel olarak ağrı kontrol yöntemlerindeki bu gelişmeler sayesinde bugün yaygın olmasa bile birçok ağrının % 90-95 oranında kontrolü mümkün hale gelmiştir.

Sonuç olarak, ağrı artık tıpta yeni bir tıp dalının Algoloji’nin konusudur. Artık tıp ağrıyı çok daha fazla ciddiye almakta ve çok daha ciddi tedavi yöntemleriyle tedavi etmeye çalışmaktadır. Bu gelişmeler son derece büyük bir ivme ile devam etmekte ve geçmişte birçok acılara yol açan hastalıkların tedavisinin yanı sıra acıların da tedavisi, ağırların da tedavisi mümkün olmaktadır. Geçmişte insanı yaşamından bezdiren, yaşamına kıymayı düşündüren birçok ağrı artık çok basit, çok gelişmiş yöntemlerle tedavi edilebilmektedir. Ülkemiz de bu konuda en önde gelen ülkeler arasında yer almaktadır. 1986 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nde kurulan Algoloji Bilim Dalı sayesinde bugün ülkemizin 13 tıp fakültesinde Algoloji Bilim Dalları kurulmuş ve çalışmaktadır. Ağrı kontrolu yöntemlerinin halka yayılması, halk tarafından benimsenmesi ve halkın da ağrı ile ilgili eğitimini sağlayabilmek amacıyla da İstanbul Ağrı Enstitüsü kurulmuş bulunmaktadır.



Hiç yorum yok: