24 Ağustos 2007 Cuma

Ağrı Tedavi Yöntemleri

1- Analjezikler - Ağrı Kesici

Analjezikler diğer bir deyişle ağrı kesiciler hangi nedenle olursa olsun, doğrudan ağrıyı önlemek amacıyla kullanılan ilaçlardır. Analjezik sözcüğü Eski Yunanca’da ağrısızlık anlamına gelmektedir. Algesia-ağrı sözcüğünden türetilmiştir. Kullanılan analjezikleri başlıca üç ana gruba ayırmak mümkündür.

Merkez sinir sisteminde ağrı algılanmasını değiştiren ilaçlar: Bu ilaçların prototipi morfindir. Bu grup ilaçlar daha çok iç organlardan kaynaklanan şiddetli ağrılarda, yanık ve doku tahribatı ile ortaya çıkan şiddetli ağrılarda ve kanser ağrılarında kullanılır.

Periferik mekanizmalarla ağrıyı önleyen ve daha çok kas iskelet sistemi ağrılarında kullanılan ilaçlar: Bu grup ilaçların prototipi aspirindir. Ağrı kesici özelliklerinin yanı sıra ateş düşürücü ve inflamasyon (yangı) giderici etkileri vardır.

Lokal anestezik ilaçlar: Sinir gövdesine lokal olarak uygulandıklarında bütün sinir liflerinde uyarının iletilmesini duraklatırlar. Bu grup ilaçlara örnek olarak novokain verilebilir. Diş hekimliğinde sıklıkla kullanılan ilaçlardır.

Ağrı kesiciler morfin tipi narkotiklere göre de sınıflanabilmekte ve narkotik analjezikler ve non-narkotik analjezikler olarak ayrılabilmektedir.

Opioid - Narkotik Analjezikler
Morfin ve benzeri ilaçlar sıklıkla narkotik analjezikler olarak isimlendirilirler. Bu geçmişten kalan ve kolayca silinmesi mümkün olmayan yanlış bir isimlendirmedir. Narkotik sözcüğü Eski Yunanca’da uyuklama, uyuşukluk anlamına gelmektedir. Bir dönem uyuşukluğa neden olan tüm ilaçlar için kullanılmıştır. Opiat sözcüğü morfinden kaynaklanan doğal ve yarı yapay ilaçlar için kullanılmakta iken tam yapay morfin benzeri ilaçların sentezlenmesi ile opioid sözcüğü kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde opioid sözcüğü morfine benzer doğal, yapay, yarı yapay tüm ilaçlar için kullanılmaktadır.

Opioidlerin etki mekanizmaları ile ilgili olarak son yıllarda çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Morfin ve diğer opioidlerin beyin, omurilik ve vücudun çeşitli organlarında bulunan ve opioid reseptörleri adını verdiğimiz algılayıcılar yolu ile etkili olduğu ortaya konmuştur.

Reseptör teorisinin klinikte büyük önemi vardır. İlerleyen bölümlerde görülebileceği gibi morfin ve benzeri opioidlerin birçok yan etkileri bulunmaktadır. İster solunum sistemine, ister kalp-damar sistemine ve diğer bölgelere olsun bu yan etkiler nedeni ile morfin istenmeyen bir ilaç durumuna gelmektedir. Morfin ve diğer opioid türevlerinin farklı etkileri farklı reseptörler üzerinde olmaktadır. Örneğin analjezik etki mü reseptörü tarafından sağlanırken, sigma reseptörü solunum sistemi üzerindeki etkisinden sorumludur. Böylelikle yeni geliştirilecek olan opioid türevlerinin bu reseptörler üzerindeki etkilerinin azaltılması ve yalnızca ağrı kesici özelliğinin korunması gibi bir durum ortaya çıkabilecektir.

Opioid Analjeziklerin Ortak Özellikleri: Opioidler mide barsak kanalından kolaylıkla emildikleri gibi burun mukozası ve akciğerlerden de emilirler. Ancak ağızdan alındıklarında önemli kısmı parçalanır.

Damar içine uygulandığında kısa sürede etki gösterirler. Son zamanlarda doğrudan doğruya omurilik aralığına verilmektedir. Böylelikle sistemik dolaşıma girmeden omurilik üzerine etkili olmaktadır. Bu sayede morfinin çok uzun süreli ve etkin bir biçimde verilmesi mümkün olmaktadır. Omuriliğe yerleştirilen morfin pompaları sayesinde özellikle kanserli hastalarda morfin günlük yaşamın bir parçası haline gelmektedir.

Opioid analjezikler merkez sinir sisteminde mü reseptörlerine bağlanarak etki gösterirler. Morfin ağrılı ve ağrısız hastalarda farklı etki gösterir. Ağrısı olmayan kişilerde morfin bulantı, kusma, halsizlik, anlayış kabiliyetinde ve fiziksel aktivitede azalmaya yol açar. Ağrılı kişilerde ise yanıt farklıdır. Ağrılı hastada opioid analjezikler ağrıyı algılamayı ve ona karşı reaksiyonu değiştirirler.

Morfin ve benzeri ilaçların ağrısı olmayan kişilerde kullanılması halinde diğer etkileri, bu arada hoşa giden etkileri ön plana çıkmaktadır. Böylelikle hastalarda kolaylıkla bağımlılık gelişebilmektedir. Ağrılı kişilerde ise ağrı ön planda olduğu için morfinin analjezik etkisi ön plana çıkmakta ve bağımlılık gelişmesi son derece düşük olmaktadır. Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından yapılan bir araştırmada 40.000 kronik ağrılı hasta içerisinde bağımlılık gelişen hasta sayısı yalnızca dörttür. Bu da sanıldığı gibi morfinin özellikle ağrılı hastalarda bağımlılık yapmadığını göstermektedir.Opioidler yalnızca analjezik etki göstermezler.

Boşaltım sistemi üzerindeki etkileri sonucu böbrek işlevi baskılanır. Ayrıca mesanenin kasılmasını azaltarak hasta yeterince idrara çıkamaz hale gelebilir.

Morfin ve Benzeri İlaçların Klinikte Kullanımı: Yanlış olan bir kanı morfinin her türlü şiddetli ağrıda etkili olduğudur. Morfin ağrı tipine göre etki gösterir ve her türlü ağrıda etkili değildir.

Uzun süreli, künt ağrılarda etkili olurken nevraljilerdeki gibi keskin kısa ağrılarda o denli etkili değildir.

Sinir haraplanmaları sonucu ortaya çıkan yanma biçimindeki ağrılarda da etkisi azdır. En sık kullanıldığı yer kanser ağrılarıdır.

Morfinin ağrılı hastalarda bağımlılık oranının son derece düşük olması son yıllarda kanser dışı ağrılarda da kullanımını başlatmıştır.

Nonopioid Analjezikler

Morfin ve benzeri ilaçlar narkotik analjezikler olarak adlandırılırken bu gruptaki ilaçlar nonnarkotik ya da nonopioid analjezikler olarak isimlendirilirler.
Bu ilaçların antipiretik ateş düşürücü, antiinflamatuar yangın giderici özellikleri vardır. Prototipi aspirin olan bu grup birçok ağrıda, günlük yaşamda yaygın olarak ve genellikle hekim kontrolünün dışında kullanılmaktadır. Hekim kontrolünün dışında kullanıldığı için bir çok yan etkileri de beraberinde getirmektedir.

Antiinflamatuar Etki: İnflamasyon (yangı) çeşitli uyaranlara (viral, bakteriyel, mantar, harabiyet, darbe) karşı yanıt olarak başlayan, aslında bedeni korumaya yönelik bir işlevdir. Bununla birlikte çeşitli hastalıklara eşlik eden inflamasyon hareket kısıtlanmasına ve ağrıya neden olur. İnflamasyon sırasında salgılanan ve prostaglandin adı verilen maddeler bölgeyi ağrılı uyaranlara karşı hassas hale getirirler.

Aspirin ve benzeri ilaçlar inflamasyon sırasında salgılanan prostaglandin sentezini inhibe ederek etkili olmaktadırlar.

Bu gruptaki analjezik maddeler orta güçte ağrı kesiciler olarak kabul edilirler. Genellikle doku ve kemik inflamasyonlarında ve travmaya bağlı ağrılarda etkili olarak kullanılırlar. Özellikle kemikle ilgili ağrılarda neredeyse tek seçenek olarak kabul edilebilirler.
Baş ve diş ağrıları, artrit ve kas ağrılarında belirgin etkileri vardır. Antipiretik analjeziklerin diğer önemli bir özelliği ateş düşürücü olarak kullanılabilmektedir. Antipiretik analjezikler yükselmiş vücut ısısını düşürürken normal vücut ısısı üzerinde etkili olmazlar.

İstenmeyen Yan Etkileri: Değişik şiddette olmak üzere bu grup drogların tümü mide yakınmalarına neden olurlar. Sindirim bozukluğu, yanma, bulantı ve kusmadan ülsere kadar birçok mide yakınması ortaya çıkabilir. Bu nedenle mide yakınması olan hastalarda verilmemelerinde yarar vardır.

Sağlıklı kişilerde bir sorun oluşturmamasına rağmen, kalp yetmezliği, kronik karaciğer yetmezliği ve böbrek yetmezliği gibi durumlarda bu analjezikler verilirken dikkatli olunması gerekir.

Diğer Analjezik Etkili İlaçlar: Son yıllarda analjezik kavramında önemli değişiklikler olmuştur. Başka hastalıkların tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçların analjezik etkileri saptanmıştır. Bu ilaçlar analjeziklerin etkilerini arttırmak için kullanabildiği gibi kendi başlarına da ağrı kesici etki göstermektedirler. Dahası morfine bile cevap vermeyen bazı ağrı tipleri bu tip ilaçlara cevap vermektedir.

Çeşitli antidepresan ilaçlar, kas gevşeticiler, damar açıcılar, hipertansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, çeşitli hormonlar bu grup içinde sayılabilir.


2- Analjezik Kullanımında Dikkat Edilmesi Gerekenler

Analjezikler yanlış kullanılan ilaçların en başında gelmektedir. Çoğu kişi basit olarak nitelendirdiği ağrılar için hekime başvurmaya gerek duymadan kendi başına ya da bir yakının tavsiyesi ile analjezik kullanmaktadır. Analjeziklerin gelişigüzel kullanımı sonucu hem gereksiz tüketim, hem ilaç alışkanlıkları hem de ilaç zehirlenmeleri baş göstermektedir. Analjeziklerin birer ilaç olduğu, insanın normal günlük yaşamında kullanılmadığı bu nedenle dikkat edilmesi gerektiği unutulmamalıdır

Bir ilacın etkileri yalnızca prospektüslerde yazılan bilgilerle sınırlanamaz. Her ilacın etkilerinin hastadan hastaya farklılık gösterdiği unutulmamalıdır. Çünkü her hasta başlı başına bir varlıktır. Örneğin baş ağrısından yakınan iki hastanın kilosu, yaşı, cinsiyeti, daha önce geçirdiği hastalıklar, hatta anne ve babasının geçirdiği hastalıklar ilaçlara karşı ortaya çıkabilecek allerjik reaksiyonlar ve diğer yan etkiler birbirinden farklı olacaktır. İşte bu nedenle analjeziklerin gelişigüzel kullanımı yanlıştır. Analjeziklerin kullanımında hekimler de yeterince dikkatli davranmamaktadır. Bu nedenle analjezik kullanım ilkelerinin hem hekim hem de hastalar tarafından dikkatle uygulanması gereklidir.

Analjezik kullanımında birinci ilke analjeziğin verilme sıklığının her hasta için ayrı ayrı düzenlenmesidir. Yani her hastada örneğin altı saatte bir verilmemelidir. Çünkü her hastanın ağrı şiddeti ve hastanın ağrıya yanıtı birbirinden farklı olacaktır. Bunu sağlamanın en kolay yolu hastanın yardımını istemektir. Hasta bir analjeziği aldığında başlama süresini ve etki süresini dikkatlice izlemelidir. Bu işlemi birkaç kez yaptığında ortalama etki süresi ortaya çıkacaktır.

İkinci önemli ilke analjeziklerin yemek saatlerine göre değil hastaya göre ayarlanan zamana göre düzenli olarak verilmesidir. Çünkü sabah kahvaltısı ve öğle yemeği arası ortalama dört saat, öğle yemeği ve akşam yemeği arası 8 saat, sabaha kadar ise 12 saatlik bir süre geçmektedir. Bu nedenle genellikle hastaların ağrıları gece yarısından sonra şiddetlenmektedir.


Üçüncü önemli ilke analjeziklerin etki süresi saptandıktan ve düzenli olarak verilmeye başlandıktan sonra artık analjeziklerin ağrı başlamadan verilmesidir.

Genellikle yapılan yanlış her seferinde ağrı dayanılmaz hale gelene kadar beklendikten sonra analjeziğin verilmesidir.

Bu, analjezik tedaviye her seferinde sıfırdan başlanması anlamına gelmektedir.

Tansiyonu ya da şekeri yüksek bir hastada belirli bir düzen uygulanmaktadır. Aynı düzen kronik-uzun süreli ağrı tedavisi için de geçerlidir. Bu nedenle analjezikler etki süresi saptandıktan sonra 1 saat kadar öncesinden başlanarak düzenli olarak verilmelidir.

Analjeziklerin ağrı çok şiddetlendikten sonra verilmesinin temel nedenlerinden birisi alışkanlık korkusudur. Özellikle morfin ve benzeri ilaçlara karşı gelişen bu korkunun yersiz olduğu anlaşılmıştır.

Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından 40.000 kronik ağrılı hastada yapılan araştırmada ancak dört hastada bağımlılık meydana geldiği gösterilmiştir. Hatta bu nedenle son yıllarda kanser dışı ağrılarda da geçici sürelerle morfin ve benzeri ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır.

Analjezikler yukarıda sözü edilen ilkeler ışığında kullanıldığında çok daha az miktarda ilaç ile daha fazla etki elde etmek mümkün olmaktadır.


3- Ağrı Tedavisinde Girişimsel Yöntemler

Perkütan diskektomi
Günümüzde bel fıtığı tedavisinde cerrahi operasyonlar giderek daha da azalmaktadır. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak ameliyat dışı girişimler ağırlık kazanmaktadır. Bu girişimler, özellikle ilaç tedavisi, istirahat ve fizik tedaviden yarar görmeyen hastalar için uygun seçeneklerdir.

Perkütan diskektomi olarak adlandırılan girişim, bu tedaviler içinde en başarılı sonuçları verenlerden biridir. Lokal anestezi altında ve hasta bir miktar sakinleştirilerek yapılır. Görüntüleme eşliğinde uygulanan işlem klasik cerrahi tedaviden çok daha basittir ve ameliyatın taşıdığı riskleri içermez.

Sık sorulan sorular
Ne tür ağrılar perkütan diskektomi ile tedavi edilir?
Disk fıtıklaşmasına bağlı olan, bel ve bacak ağrıları perkütan diskektomi yöntemiyle tedavi edilmektedir.

Perkütan diskektomi nasıl bir işlemdir?
Perkütan diskektomi aletiyle fıtıklaşarak sinirlere bası yapan ve bu şekilde ağrı oluşumuna neden olan disk bölümü tam olarak çıkarılır. Bu şekilde fıtığın iyileşmesi ve şikayetlerin tam olarak ortadan kalkması sağlanmış olur.

Hasta işlem sırasında ağrı duyar mı?
İşlem lokal anestezi altında yapılır. Ayrıca hasta herhangi bir rahatsızlık duymaması için sakinleştirilir (sedasyon). Perkütan diskektomi sırasında bisturi ya da başka bir kesici alet kullanılmaz. Bu gelişmiş teknoloji, basit bir enjeksiyona benzer şekilde sadece ufak bir iğne deliği gerektirir. Bu delikten ilerletilen aletle fıtıklaşan diske ulaşılır ve sinirlere bası yapan disk bölümü çıkarılır.

İşlem ne kadar sürer?
İşlem süresi genellikle 30-45 dakika kadardır.

İşlemin ne gibi yan etkileri vardır?
Perkütan diskektomi görüntüleme yöntemleri eşliğinde, yani müdahalenin yapıldığı diski görerek yapıldığı için ciddi bir yan etki içermez. İşlem, enfeksiyon oluşmasını engellemek için steril şartlarda, ameliyathane koşullarında ve tek kullanımlık malzeme ile yapılır.

İşlemden ne kadar süre sonra aktif yaşama dönülebilir?
İşlemden sonra yaklaşık 1 haftalık istirahatın ardından hasta normal günlük hayatına dönebilir.

Radyofrekans Termokoagülasyon

Radyofrekans termokoagülasyon (RF), radyofrekans enerjisi ile ısı oluşturularak sinir iletiminin kesilmesidir. Ağrı tedavisinde bu yöntem kullanılarak ağrı ileten sinir lifleri devre dışı bırakılır. Etki süresi ağrının tipine, başlangıç zamanına ve kişisel özelliklere göre birkaç aydan uzun yıllara kadar değişiklik gösterir.

RF uygulamaları çeşitli ağrı tiplerinde kullanılabilir.
Modern bir RF aygıtı
Trigeminal nevralji, boyun-sırt-bel ağrıları, çeşitli kanser ağrıları RF tedavisinin en sık kullanıldığı durumlardır.

RF uygulamaları ameliyathane şartlarında, lokal anestezi ile gerçekleştirilir. İşlemde radyofrekans enerjisini ısıya dönüştüren özel bir aygıt ve yapılacak girişimin yerine göre değişen özel iğne-elektrot setleri kullanılır. Belirlenen sinire radyolojik görüntüleme kılavuzluğunda ulaşıldıktan sonra elektriksel uyarılar verilerek ve sizin cevabınız gözlenerek iğne-elektrodun yeri doğrulanır. Bundan sonra gereken dozda ve sürede enerji, kontrollü olarak bölgeye uygulanır ve birkaç milimetre çapında lezyon oluşturulur.

Girişim sırasında ağrı hissetmeyeceksiniz; sadece iğne-elektrot sisteminin yerleştirilmesi esnasında itilme ve yerin doğrulanması için verilen elektriksel uyarılar esnasında ağrıyan bölgenizde karıncalanma ve kaslarınızda atımlar hissedeceksiniz.

RF uygulamaları, yeterli donanım kullanılarak deneyimli hekimler tarafından uygun vakalarda kullanıldığında, kısa süreli (ortalama 30-45 dakika), girişimden kısa süre sonra normal aktiviteye dönülebilen, büyük doku hasarı oluşturmayan, riskleri sınırlı girişimlerdir.

RF en sık aşağıda belirtilen durumlarda uygulanır
Faset Eklem Denervasyonu
Bel fıtığına bağlı ağrılar
Trigeminal Nevralji

Epidural steroid enjeksiyonu
Epidural steroid enjeksiyonu, güçlü yangı giderici etkileri olan kortizon türü ilaçların omurga kanalı içine uygulanmasıdır. Dünyada 40 yıldan fazla zamandan beri omurga kaynaklı çeşitli ağrıların tedavisinde kullanılan, iyi sonuçlar alınmasını sağlamasının yanı sıra yan etkileri minimal olan bir işlemdir.

Epidural enjeksiyonun genel amacı fıtık başlangıcı ya da fıtık olan disk bölgesindeki ödemi ortadan kaldırmak, disk çevresindeki yangıyı ve olası bir sinir kökü basısını azaltmaktır. Düşük riski ve önemli bir yan etki potansiyeli olmaması nedeniyle yaygın bir yöntemdir. Özellikle ilaç tedavisi, egzersiz ve fizik tedavi gibi konservatif yöntemlerle düzelme sağlanamayan disk kaynaklı bel, bacak, boyun ve kol ağrılarında tercih edilir.

İşlemin uygulandığı hastaların büyük bölümünde ağrı tamamen yok olur. Ağrı ile birlikte görülen hissizlik, uyuşukluk, kas güçsüzlüğü gibi belirtilerde de önemli iyileşme görülür. Düzelme sağlanamayan az sayıdaki hastada ise işlem tekrarlanabilir. Genel kabul, işlemin bir kaç ay içinde 3 kez uygulanabileceğidir.

İşlem lokal anestezi altında ve ayrıca hastaya sedasyon sağlayıcı ilaçlar verilerek yapılır. Hasta işlem sırasında ağrı duymaz.

Yan etkileri çok seyrektir. Sınırlı bir alana verilmesi ve sistemik yayılımının çok az olması nedeniyle steroide bağlı yan etkiler hemen hemen hiç görülmez. İşlem sonrasında bazı hastalarda, yatak istirahatı ve ağrı kesicilerle kontrol altına alınabilen, geçici baş ağrısı görülebilmektedir. Bu durumun görülme sıklığı yaklaşık binde birdir. Görüldüğü gibi epidural enjeksiyonun en sık görülen komplikasyonu bile oldukça seyrek olarak karşımıza çıkmaktadır. Enfeksiyon ise oldukça ender görülen ciddi bir yan etkidir. Önlemek için işlem tamamen steril koşullarda yapılmalıdır. İğnenin giriş yeri ve epidural boşluk radyolojik görüntüleme altında belirlendiğinden kanama, sinir hasarı gibi ciddi yan etkilere neredeyse hiç rastlanmamaktadır.

Uygulama sonrası bel ağrısı şikayetinde düzelme, işlem sonrası bir kaç günle iki hafta arası bir zamanda gerçekleşir. Düzelmenin işlem yapılır yapılmaz hemen gerçekleşmesi beklenmemelidir. İşlemin yapıldığı günün ertesi günü yatak istirahatı önerilir. Genellikle hastalar daha önce yapamadıkları bir çok zorlayıcı aktiviteyi yapabilir hale gelebilecek kadar düzelme gösterirler. Ancak kendilerini zorlamamaları konusunda uyarılmalıdırlar. İşlemden sonra doktor kontrolü altında ve fizyoterapist gözetiminde kontrollü olarak artan aktivitelerde bulunulmalıdır.

Epidural lizis : Bel fıtığı ameliyatları sonrası ağrısı geçmeyen veya artan hastalarda omuriliğe özel bir sonda yerleştirilerek 2-3 gün süreyle özel ilaçların verilmesi yöntemidir.

Nörolitik bloklar : Kansere bağlı bel ağrılarında ve nevraljilerde, sinirlerin özel ilaçlarla duyarsızlaştırılması yöntemidir.

Sempatik bloklar : Damar tıkanıklıklarına bağlı bel -bacak ağrılarında, ayak terlemelerinde, şeker hastalığına bağlı ayak ağrılarında ağrıya yol açan sinirlerin özel ilaçlarla uzun süre duyarsız hale getirilmesidir.

Morfin pompaları : Kansere ve damar tıkanıklıklarına bağlı bel ve bacak ağrılarında cilt altına yerleştirilen özel bir pompaya bağlı sonda aracılığıyla omuriliğe morfin verilerek ağrı uzun süreli olarak kesilir.

Tanısal yöntemler : Bel ve bacak ağrısının nedeninin anlaşılmadığı hastalarda omuriliğe özel bir sonda yerleştirilerek belirli ilaçların verilmesi ve bu yöntemle ağrının nedeninin ortaya çıkarılmasıdır.

Tetik nokta enjeksiyonu : Kaslardaki tetik noktalardan kaynaklanan bel – bacak ağrılarında uygulanır.


4- Akupunktur

Doğu tıbbında 2000 yılı aşkın bir süredir kullanılan akupunktur son yıllarda Batı’da da güncellik kazanmıştır. Akupunktur akus (iğne) ve punktur (batırma) sözcüklerinin bir araya gelmesi ile türetilmiş bir sözcüktür. Çincede ise meridyen anlamına gelen Chen Chiu ve chinglon sözcükleri kullanılmaktadır.

Ortaçağ’da akupunktur kısa bir süre için Batı tıbbına girmiştir. 7.ve 8.yüzyıllarda Fransa ve Almanya’da ortaya çıkan akupunktur kısa bir süre sonra kaybolmuştur. Batı’ya ilk akupunkturu getiren Hollanda’lı Wilhem ten Ryhne 1683 tarihinde akupunkturu tanımlamıştır.

Bir yıl 365 günden meydana gelir. Vücutta da 365 önemli nokta vardır. Bu noktalar akupunktur tedavisinin temelini oluştururlar. Akupunktur noktaları isimlerini iç organlardan alan ve meridyen adı verilen hayali çizgiler üzerinde bulunurlar. 14 meridyen vardır. 12’si çift, diğer ikisi ise tektir.

Çin tıbbına göre akupunktur noktalarının hepsinin semptomatik özellikleri vardır. Yani ilaçları nasıl hastadan alınan ifadeye ve bulgulara göre seçiyorsak, akupunktur noktalarının kullanımının da öyle olması gerekir. Hastadan alınan ifade ve bulgulara göre nokta seçimi yapılması gerekmektedir. Akupunkturun bu şekilde açıklanması ancak tarihsel değer taşımaktadır. Tıbbi ve bilimsel bir değeri yoktur. Ne yazık ki bir çok hekim hala bu açıklamalara dayanarak akupunktur uygulamaktadır.

Akupunktur çeşitli biçimlerde uygulanabilmektedir. Klasik Çin akupunkturunda belirli noktalara çelik iğneler batırılmaktadır. Altın, gümüş gibi başka madenlerden iğnelerin üstünlüğü ileri sürülmekteyse de bu konuda bilimsel bir açıklama getirilmemiştir. Diğer uygulama biçimi akupunktur noktalarına elektriksel uyaran verilerek elektroakupunktur uygulamasıdır. Her iki akupunktur arasında belirgin bir farklılık yoktur. 1957’de Fransız Dr.Nogier kulakta ters duran bir homonculusun varolduğunu ve kulakta bütün vücut noktalarının bulunduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşten yola çıkılarak bugün auriküloterapi-kulak akupunkturu denilen tedavi biçimi ortaya çıkmıştır. Ancak yapılan bilimsel çalışmalar kulaktaki noktalar ile vücut noktaları arasında belirgin bir farklılık olmadığını ortaya koymuştur. Kulakta herhangi bir noktaya verilen verilen uyaran ile vücuda uygulanan uyaranlar aynı sonuçları doğurmaktadır.

Akupunktur tıpta yer alması gereken bir yöntem olmakla birlikte tıp yöntemleri içerisinde belki de tartışmaya en açık yöntem olma özelliğini de sürdürmektedir. Bunun nedenleri şu şekilde açıklanabilir: Birincisi etki mekanizması konusunda belirli ipuçları olmasına rağmen hala birçok konu karanlıkta olup ayrıca bir çok tıp çevresi tarafından bilimsel olarak kabul edilmemektedir. Bunda akupunktur uygulayıcılarının tıpta ağırlık taşıyan çevreler olmamasının ve aşırı iddialarının da rolü büyüktür.

Akupunktur belirli sınırları olan geçici bir tedavi yöntemidir. Buna karşın akupunktur uygulayıcıları akupunkturu başlı başına bir tedavi yöntemi olarak göstermektedirler. Tıptaki birçok kısa sürede etkili olan tedavi yöntemleri yerine hastanın hekime bir çok kez gitmesini gerektiren (akupunktur genellikle 20-30 dakikalık seanslarla ve 7-8 kez uygulanır) akupunkturun seçilmesi akılcı değildir. Örneğin trigeminal nevraljide beş dakikalık bir süreyi kapsayan ve doğrudan sinire yapılan girişimlerle 2-3 senelik sürelerle rahatlama sağlanabilmektedir. Akupunktur her derde deva bir yöntem gibi gösterilmek istenmektedir. Bu da yine büyük bir yanılgı olacaktır. Tıpta her dal büyük bir uzmanlaşmaya giderken, hatta dallardan yan uzmanlık dalları çıkarken akupunktur basit yönetmeliklerle ve tıp dışı kişiler tarafından bile uygulanır hale gelmiştir. Bu da akupunkturun tıp dışı spekülatif amaçlarla kullanıma yol açmaktadır.

Sonuç olarak akupunktur tıpta belirli sınırları olan bir tedavi yöntemi olarak kabul edilebilir. Ancak bugünkü uygulama biçimi ile kuşku ile yaklaşılması gereken bir yöntem olma özelliğini sürdürmektedir.


5- Psikolojik Yöntemler

Psikoloğun ekip çalışması içinde hastanın psikososyal sağlığını eski haline döndürmesi yönünde çalıştığı bilinmelidir. Kronik ağrılarda, onkolojik hastalıklarda ve fiziksel engellilerde görülen, kızgınlık duyguları, çaresizlik ve ümitsizlik, kadercilik, karamsarlık,uyum güçlüğü, sosyal geri çekilme, zihinsel karmaşa, yorgunluk ve sürekli endişe, geleceğe dönük plan yapamama ve ideallerin kaybı, ilgi ve etkinliklerde azalma, hastalık ve tedavi süreciyle baş etme güçlükleri, uygun tedaviye rağmen yakınmaların devamında, psikososyal destek programları, bireysel çalışmalar ve grup çalışmaları bu sorunların çözülmesine yardımcı olacaktır.

Bu programlarda kişinin duygularını ve kaygılarını ifade edebilmesi, stresle baş etme stratejilerinin geliştirilmesi sağlanır. Aile danışmanlığı yapılarak, ailenin ve hastanın yeni durumuna uyumuna yardımcı olunur. Yeni ilgi, uğraş, beklenti, yaratıcılık alanlarının geliştirilmesi desteklenir.

Bu çalışma sizi hastalık psikolojisinden çıkartır. Hayata bağlı ve bilinçli bir bakış açısı kazandırır. Kliniğimizde yapılan tüm çalışmalar sizlerin hayata olan uyumunuzu artırarak, sağlık ve mutluluğun kapılarını açar.

Kronik ağrı kontroünde uygulanan yöntemler
Amaç
Hastanın ağrı şikayetinin sebep-sonuçlarıyla ilgili farkındalığının artması
Ağrısı ile duygu-düşünce-davranış ve fizyolojik sistemleri arasındaki birebir ilişkiyi kavraması
Kronik ağrı yaşantısı sürecinde oluşmuş, üstelik de ağrının devamında önemli rol oynar hale gelmiş psikososyal problemlerin tanımlanması ve aşılması
Bu sayede hastaya ağrıya rağmen ağrısıyla baş etmeye yönelik yeni beceriler kazandırılması ve bu becerilerin pekiştirilmesi
Kas Gevşetme Eğitimi
Gevşeme ve stresi takip eden bedensel değişimler birbirine tam anlamıyla zıt tepkilerdir. Bu yüzden stres ve gerilimle bağlantılı ağrıları azaltmada gevşeme çok etkili bir yöntemdir. Gevşemenin nefes düzenleme, kas gevşetme, imajinasyonla rahatlama gibi çeşitleri vardır. Ancak bunların içinde en yaygın kullanılanı Ost'un , Jacobson'un 1938'de geliştirdiği progresif kas gevşetme modelini temel alarak oluşturduğu uygulamalı kas gevşetme egzersizidir.Daha çok kas gerilmelerine bağlı ağrılar ve özellikle gerilim baş ağrısında etkin bir yöntemdir. Bu bir eğitim sürecidir. Temelde 6 seansı içermekle birlikte hastanın ihtiyacına göre 8-10 seans da sürebilir. Egzersiz dört kademeden oluşur:
1.adım: Germe-gevşetme (yaklaşık 20 dakika)
2.adım: Otojenik Eğitim-sadece gevşetme (yaklaşık 10 dakika)
3.adım: Derin Nefes Eğitimi-nefesli (şartlı) gevşeme (yaklaşık 3-4 dakika)
4.adım: Hızlı gevşeme ( birkaç saniye)
1. adım en temel ve en yoğun adımdır. Hastaya, gözleri kapalı iken, işaret edilen 16 kas grubunu sırayla önce germesi sonra da gevşetmesi söylenir. Bunu yaparken az önce yaşadığı gerilim duygusunu daha sonraki gevşeme duygusu ile devamlı surette kıyaslaması istenir. Hastanın burada, ilk seanstan itibaren öğrendiği önemli bilgiler vardır. Bir defa kas gruplarını nasıl kullandığının farkına varır. Mesela baldır kaslarını gererken, söylenmediği halde çene ve alın kaslarını da geriyor olabilir. Bunu günlük hayatta da gerekli gereksiz yapıyor olabilir. Diğer bir öğreti de kas tepkilerini kendi kontrolü ile değiştirebileceğidir. Ona egzersiz başında söylenen, bu değişimi bir kaç saniye gibi çok kısa bir sürede sağlayabileceği, ancak bu seviyeye ulaşabilmesi için hiçbir adımın atlanmaması gerektiğidir. Üstelik bu egzersizde en önemli unsur hastanın kendi çabasıyla mümkün olan düzen ve ödevlerin tatbikidir. Birinci adımda kasetle gevşeme ev ödevi olarak verildiği halde, ikinci adımdan itibaren hasta, dış telkinlerden bağımsız olarak, kendi kendine gevşemeye başlaması yönünde cesaretlendirilir. Zaten nihai amaç da hastanın, her koşulda (özellikle stres yaratan durumlarda), her zaman ve her mekanda, çok kısa bir sürede hangi kasının gerildiğini fark etmesi ve o kası anında gevşetebilmesidir.

6- Fizik Tedavi Yöntemleri

Fizik Tedavinin amacı, hareket sistemindeki hastalıkların rehabilitasyonunun yanında, fonksiyon eksikliği ve bozukluklarını normal hale döndürmektir. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon hizmet verdiği rahatsızlıklar;
Nörolojik hastalıkların rehabilitasyonu (felçler, multipl skleroz, parkinson ve parkinsonizm vb.)
Ortopedik problemler ve rehabilitasyonu
Geriatrik rehabilitasyon
Travmatik beyin hasarı rehabilitasyonu
Diz ve kalça protezi rehabilitasyonu
Ankilozan Spondilit
Omuz ve çevresi eklemlerinin hastalıklarının tedavisi
Spor sakatlanması sonucu oluşan hareket kısıtlılığı ve ağrı
Operasyon sonrası gelişen fonksiyon bozuklukları
Bel, sırt ve boyun fıtıkları ve ağrıları
Eklem kireçlenmeleri
Kas spazmı ve sırt ağrıları (Fibromiyalji)
Bel okulu
Postür bozukluğu, doğuştan veya sonradan gelişmiş omurga eğriliklerinin tedavisi
Dirsek, bilek, el eklemlerinin ve yumuşak dokuların rahatsızlıkları
Eklem şişliği ve ağrı, hareket kısıtlılığı ile beraber olan romatizmal hastalıkların tedavisi ve rehabilitasyonu
Osteoporoz ( kemik erimesi ) korunma, eğitim ve egzersiz programı

7- Refleksoloji Nedir? Tedavisi Nasıldır?

Refleksoloji’yi,“ Ayaklar bedenin aynasıdır” sözüyle özetleyebiliriz. Daha geniş anlamda Refleksoloji, ayaklara uygulanan özel ovma hareketleriyle vucudun belli bölgelerinde bloke olmuş enerjiyi çözerek, bedenin kendi kendisini iyileştirme gücünü harekete geçirmesi olarak tanımlanabilir. Refleksoloji ‘denge’ sağlayan bir terapidir. Refleksoloji Terapisi kişinin kendisini, fiziksel, duygusal ve ruhsal bakımdan iyi hissetmesini sağlar ve kişiye doğal dengesini kazandırır.

Uygulama
Refleksoloji, bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktalarının ayaklarda olduğu ve bu noktaların beden anatomisinin aynası olduğu prensibine dayanan bir sanattır. Refleksoloji, özel el ve parmak teknikleriyle bu refleks noktalarına baskı ve ovma yoluyla uygulanır.

Refleksolojinin Tarihçesi
Refleksoloji’nin tarihi 5000 yıl öncesine, Mısır Firavunlarına kadar uzanmaktadır. Tarihte Refleksoloji’nin Hindistan’da, Japonya’da, Çin’de ve Amerika’nın yerli Kızılderili medeniyetlerinde bilindiği kaydedilir. Refleksoloji’yi çok sonra, 1900’lü yıllarda, Dr. William Fitzgerald yeniden keşfedecektir. Dr. Fitzgerald Refleksoloji’yi, bir ağrı kesme yöntemi olarak kullanmıştır. Zamanla, Amerika kıtasından dünyanın dört bir köşesine yayılan Refleksoloji, ayaklardaki belli refleks noktalarının bulunmasıyla yavaş yavaş bugünkü şeklini almaya başlamıştır.

Refleksolojinin hissetirdikleri
Refleksoloji, beden fonksiyonlarını normalleştirir. Normalleşmiş beden fonksiyonlarrı insana rahatlama, kaliteli bir uyku ve toksinlerden arınmış bir beden sağladığı gibi, dolaşım sistemini de güçlendirerek ağrıları dindirir. Bunların ötesinde Refleksoloji keyifli, dinlendiren ve ağrı sızı vermeyen bir terapidir. Refleksoloji terapisi sırasında, bazı organ ve sistemlerin harekete geçmesi doğaldır. Bu esnada kişinin kendisini farklı hissetmesi mümkündür. (Sözgelimi, Sindirim refleksine dokunulduğunda karnın guruldaması gibi.)

Refleksoloji yararları
Refleksoloji, hem (hastalıktan) “koruyucu sağlık” hem de belli sıkıntıların hafifletilmesi açısından uygulanabilir. Refleksoloji aşağıdakiler de dahil pek çok durumda yardımcı olabilir:

Stres, Yorgunluk, Uykusuzluk, Migren, Başağrısı
Kadın hastalıkları, Menopoz, Regl sorunları
Kabızlık, Hazımsızlık, Sırt ağrısı, Romatizma, Siyatik, Eklem iltihaplanmaları, Sinüzit, Astım, Prostat sorunları

Refleksoloji, bilimseldir
Evet. Örneğin, Amerika’da yapılan bilimsel bir araştırmaya göre Refleksoloji’nin, PMS’yi (Regl öncesi gerginliği) % 45 oranında azalttığı kanıtlanmıştır. (Ref. The College of Naturopathie and Complementary Medicine) Ayrıca araştırmalar Refleksoloji’nin hiçbir yan etkisinin olmadığını ve 20 dk.’lık bir Refleksoloji terapisiyle, vücut sirkülasyonunun % 10-15 oranında harekete geçirdiğini tespit etmişlerdir.

Refleksoloji uygulanabilen kişiler
Refleksoloji, hamileliğin ilk üç ayında tavsiye edilmez ve uygulanmamasına dikkat edilmesi gereken bir terapidir. Bununla birlikte enfeksiyon halinde, ateşlenme durumunda, kanser ve damar tıkanıklığı hastalıkları söz konusu olduğunda kişiye Refleksoloji uygulanmamalıdır.

Refleksoloji’nin teşhis ve tedavide kullanımı
Refleksoloji, tehşis söz konusu olduğunda mükemmeldir. Bir Refleksoloji uzmanı, ayaklarına dokunduğu kişinin sıkıntılarını büyük olasılıkla tehşis edebilir. Tedavi konusuna gelince ise; diğer Doğal Terapiler gibi Refleksoloji de, “koruyucu sağlık” çerçevesinde kendi üzerine düşeni yapar. Diğer Doğal Terapiler’den farklı olarak Refleksoloji, vücudun kendi iyileştirme mekanizmasını harekete geçirir.

Refleksoloji uygulama sıklığı
Refleksoloji, kişinin öngörüşmede belirlenen ihtiyacına göre haftada 1 seans (1 saat 15 dk.) uygulanması önerilir. Refleksoloji, yalnızca yukarıda değinilen sıkıntılarda değil, aynı zamanda kişinin kendi doğal dengesini kazanması için de oldukça etkilidir.

Hiç yorum yok: